Gün ışımaya yakın artık. Gecenin sessizliğiyle hasbihal etmeye niyet ettim. Bir nemli bulut süzüldü. Söz yok, sözcük yok; umut çok yarına. İlerleyen vakit, ne yazmalı bilemedim. Elde var özlem. Onu da güne ısmarladım.

Zaman yürek yangısı nasılsa, bir yarısı gülümsüyor ara sıra… Uyku tutmayınca kelimelere tutundum Neyse ki; kırık dökük ay düştü geceye, iyiliğin ve kötülüğün üstü açıldı.

Hal böyle olunca kaleme düşüp, büyüdü, çoğaldı, geceyi aydınlattı her bir kelime…

Sokratesbilgeliğin esası iyileri ve kötüleri birbirlerinden ayırabilmektir” demiş. Geçmiş zaman da olsa geçerliliğini her daim koruyan bir söz.

Montaigne ise "bilgeliği kötülükleri ayırt edebilme bilimi" olarak tanımlamış.

Peki, bu bir bilimse o zaman biraz daha açmak gerekir. Çünkü İnsanın iyiyi ve kötüyü tanıması ve ayırabilmesi için, aklının ve bilincinin yerinde, kendine güvenli ve korkusuz olması, kendi kendini yönetme yetisine sahip bulunması gerekir.

Montaigne’e göre "insanın en kötü hali bilincini ve kendini yönetme yetisini kaybetmesidir." Aksi bir durumda böyle biri normal insan sınıfına koyulmaz.

Onun toplum kurallarına uyup uymadığı, insanlık ödevlerini yerine getirip getirmediği araştırılır, denetlenir.

İnsan isterse her yerde yapacak iyilik ve kötülük bulabiliyor. Ama asıl olan elbette iyilik yapmaktır. Ama iyi insanlar kötülere göre daha azdır.

Kötülük kalabalık içinde yapılırsa çok tehlikeli bir biçimde bulaşma özelliği gösteriyor.

İnsan kötülerle karşılaşınca iki türlü tepki gösterebiliyor. Ya onları taklit ederek onlara benzemeye çalışıyor, ya da onlardan nefret ediyor. Kötüler çoğunlukta ve kötülük yapmak da kolay olduğundan, birinci yolu seçenler daha çok oluyor.

Şu halde iyi arkadaş seçmek, iyi insanların bulunduğu ortamda yaşamak, iyi insan olmanın ön koşullarından biri oluyor.

Her kötülükten nefret etmeyi de doğru bulmaz Montaigne. Zaten bilgeliği kötülükleri sınıflandırabilme bilimi olarak betimlemiştir.

Bazı kötülükler vardır her yerde, her düzlemde insana zarar verir. Bunlar nefret edilecek kötülüklerdir. Ama bazı kötülükler de insana kamçı verir, yücelmesine, yükselmesine yardımcı olur.

Genel olarak kötülüklerin uluorta yapılmasına toplumlar izin vermemişlerdir. Gelenekleriyle, ahlak kurallarıyla ve ceza yasalarıyla bunları önlemeye çalışmışlardır.

Örneğin; eskiden deniz yoluyla yolculuk yapan tüccarlar aynı gemide bulunan diğer yolcuların sefih, din düşmanı ve kötü insan olup olmadıklarına dikkat ederlermiş. Çünkü böylelerinin bulunduğu bir topluluğun başına bir uğursuzluk geleceğine inanırlarmış.


Ne ihtiras, ne cimrilik, ne kararsızlık, ne korku ve ne de şehvet duyguları, yer değiştirmekle insanı terk etmezler.

Issız bir dağ başında yaşamak, nefse eziyet etmek veya oruç tutmak bizi bu duygulardan ve davranış biçimlerinden arındıramaz. Çünkü toplumdan yeterince uzaklaşınca, insan yerini ve tipini değiştirmiş sayılmaz.

Önemli olan, kendisini etki ve baskı altında tutan koşullardan kurtulmasını, yalnız yaşamasını, kendisine yeniden sahip olup, kendi kendine yetmesini öğrenmesidir.

Kısacası kendisini tanımlayan değerlere sarılmalıdır.

İnsanın iyi yolu, huzuru, mutluluğu bulabilmesi için kitaplardan, bilginlerin söylediklerinden, yaşlı ve deneyimli insanların öğütlerinden yararlanması da gerekir. Fakat denge iyi sağlanmalı, zarar verici yanları da görülebilmelidir.

Kitap okumak örneğin; eğlenceli ve yararlıdır. Ama onları okumak neşemizi ve sağlığımızı bozuyorsa onları okumayı bırakabilmeliyiz. Onların verdiği kayıp sağladığı kazançtan fazla olmamalıdır.

Toplu hayattan bıkmış ve canı sıkkın bir şekilde yalnızlığa çekilmiş biri, hayatını aklın kurallarına göre ve yeni tasarımlarla tekrar kurmalı ve düzene sokabilmelidir.

Vücudunun ve ruhunun rahatını bozan ihtiraslardan kaçınmalı ve mizacına en uygun olan yolu seçebilmelidir.

İnsanlığın bin bir hali vardır. Bunların bir bölümünü insan isteyerek ve severek yaşar, bir bölümünü ise zorunlu olarak.

Doğal zorluklar, sosyal zorluklar, ekonomik zorluklar ise bize istemediğimiz yaşam biçimini yaşatır.

Yaşamaya niyet etmeli önce ama insanca, insani değerleri göz ardı etmeden yaşamaya…

Gün ışımaya yakın artık. Gecenin sessizliğiyle hasbihal etmeye niyet ettim.

Bir nemli bulut süzüldü. Söz yok, sözcük yok; umut çok yarına.

İlerleyen vakit, ne yazmalı bilemedim.

Elde var özlem. Onu da güne ısmarladım.

Zaman yürek yangısı nasılsa, bir yarısı gülümsüyor arasıra…

Uyku tutmayınca kelimelere tutundum

Neyse ki; kırık dökük ay düştü geceye, iyiliğin ve kötülüğün üstü açıldı.

Hal böyle olunca kaleme düşüp, büyüdü, çoğaldı, geceyi aydınlattı her kelime…