Bulut misali gökyüzüne çıkan kartal kanadı kollarımızvar, esaret kokusunu sindiği topraktan kazıyan…
Fotoğraf: https://www.instagram.com/p/BS_qW-Jlbt4/?utm_medium=copy_link
Milletimizin makûs talihinin, tamamen görünenin aksi yönünde değişmesini sağlayan Efeler, büyük küçük herkesin takdirini kazanmış önemli bir gerçekliktir. Osmanlının otorite boşluğu, Efelerin bölgede etkin güç olmasını sağlar, Mili mücadele döneminde de hazır kuvvet olmaları sebebiyle, Yunan ilerleyişini yavaşlatarak, düzenli ordunun kurulmasına zaman kazandırır.
Yörük Ali Efe, Demirci Mehmet Efe, Gökçen Efe, Kıllıoğlu Hüseyin Efe, Danişmetli İsmail Efe, Ese Efe, MesutluluMestan Efe, Germencikli Sarı Efe, Sancaktarın Ali Efe, Dokuzun Hasan Hüseyin Efe, Keçeci Ali Efe, Sökeli Cafer Efe, İzmirli İsmail Efe, Emir Ayşe Efe, Çiftlikli Kübra, Tekeli İsmail Efe, Sökeli Ali Efe, Tekeli İbrahim Efe, Gurbetin Ali Efe, Parmaksızın Ali Efe ve daha birçok isimsiz kahraman…
Milli mücadele yılları hiç şüphesiz, Aydın’ın topyekûn zor dönemler geçirdiği zaman dilimi olarak tarihteki yerini alır. Milli mücadele kavramının İzmir’in işgali ile başladığı birçok kesim tarafından kabul gören bir gerçektir. Anadolu insanının canını, malını, ırzını, namusunu nasıl koruyacağım endişesiyle çıktığı yol “Milli Mücadele”adıyla ulusal direnişe dönüşür.
Böyle bir süreçte yerel örgütlenmenin önemini anlayan halk, hızlıca birlikte hareket etme yolunu seçer ve İzmir’den iç kesimlere doğru ilerleme hedefi olan Yunanlıların karşısında durmak için direnişe geçer. Bu direnişin en önemli katkısı; geride düzenli ordu kurulana kadar geçen zamanın sağlanmış olmasıdır. Özellikle Aydın merkezinde ve ilçelerinde yaşayan Rumların da bu sürece dâhil olması verilen mücadeleyi bambaşka boyuta taşır. Yunan ordusunun İzmir’e çıkışı ile başlayan hareketlilik, Rum vatandaşların taşkınlıklarıyla kabul edilemez hale gelir.
Aydın ve ilçelerinde yaşayan Rumlar; Yunan ordusunun Aydın’a girmesiyle birlikte iyice kontrolden çıkıp, her tarafa Yunan bayrakları asarak sloganlar atmaya başlarlar. Böylelikle yerli halk Aydın’dan kaçmak, daha güvenli bölgelere doğru göç etmek zorunda kalır. Bu süreçte bir kısım halk, Aydın’ın kuzey kesimlerindeki dağ köylerine doğru gitse de genel anlamda zorunlu terk ediş güneye doğru olur. Bunun iki sebebi olabilir. Birincisi kuzeydeki dağ yamaçlarının ulaşımdaki zorluğu; ikinci neden ise, güney kesimin yani Menderes nehrinin güney bölümünün İtalyan bölgesi olmasıdır.
İtalyanlar kendilerine bırakılan bölgelere gitmek üzere, 16 Mayıs 1919 tarihinde Milas Güllük’te bulunan iskeleden iki vapur asker çıkarması yapar. Aynı zamanda Kuşadası’nda bulunan birliklerinden 200 kişilik askeri Söke’ye yerleştirirler. Bu askerleri daha iç bölgelere dağıtmalarının amacı hem nüfuzlarını oluşturmak hem de Yunanlıların buralara gelmeyeceği izlenimi vererek, yerel halkın bozulan moralini yeniden kazanmasını sağlamaktır.
Menderes nehrinin güneyinde kalan yerlerin İtalyan bölgesi olduğunu ve bu bölgelerde yaşayanların herhangi bir güçlükle karşılaşmadığını öğrenenler, çareyi Çine, Koçarlı gibi yerleşimlere geçmekte bulmuşlar. Menderesin güneyi bu yönü ile milli mücadeleye çok önemli katkı sunarak, göç etmek zorunda kalan çok sayıda insana ev sahipliği yapar. Bu bölgelerde bulunan yerleşkelerin nüfusu bir anda artar, yerleşme ve beslenme sorunu baş gösterir. Akraba olanlar evlere birkaç aile alsa da sorunu çözmede yeterli olmaz. Bu süreçte; bağ, bahçe ve tarlalar kadınlar tarafından işlenerek gıda sorunu çözülmeye çalışılır. Daha koordineli bir çalışma için Koçarlı’da bir komite kurularak, artan nüfusun hayatını idame ettirmesi sağlanır. Bir taraftan da Adnan Bey ve arkadaşı Ethem Bey öncülüğünde kurulan Ayyıldız Çetesi ile milli mücadeleye katılır.
Diğer önemli bir ayrıntı ise; Koçarlı’da kurulan bu komitenin sivil bir yönetim birimine dönüştüğüdür. Diğer bir değişle Koçarlı eşrafı ile Aydın’dan göç eden bir grup kanaat önderinin milli bir hükümet kurduğu yönündedir. Kurulan bu hükümet; Mustafa Kemal önderliğinde başlatılan milli mücadeleye bağlılığını belirtir. Bölgedeki asayişi sağlamış ve İtalya ile bir anlaşma yaparak barışçıl bir işbirliğine gidilir.
Diğer taraftan Aydın’ın işgali sırasında Albay Şefik (Aker) komutasındaki 57.Tümen, Çine’ye çekilir. Albay Şefik Bey, Çine’deki birlikleri yetersiz bulduğundan 175.Alay Kumandanını görevden uzaklaştırıp yerine Söke’deki 135.Alay Kumandan Yardımcısı Binbaşı Hacı Şükrü Bey’i getirir. Bu hamle yörede Kuvâ-yi Milliye’nin doğmasında ve hızla gelişmesinde son derece etkili olur.
Güneyde tüm bunlar olurken Menderes nehrinin kuzeyinde rahat durmayan Yunan Ordusu Çine yönüne ilerlemek istemişse de İtalyanların müdahalesi ile karşılaşır.Burada önemli bir karakterden söz etmek istiyorum; Çine’de İtalyan birliklerinin siyasi temsilcisi olarak bulunan Nekrato isimli Tabip Yüzbaşı…
Nekrato, Yunan birliklerinin Menderes nehrini geçmelerinin, İtalya’nın haklarına ve çıkarlarına saldırı olduğunu beyan eder.
Bu süreçte TabipYüzbaşı Nekrato’nun bölge açısından çok önemli bir çalışması daha olur. Menderesin güneyinde işgal sonrasında toplanan halkın sağlığı ile ilgili yaptıklarıylayöre haklının takdirini kazanır. O dönemdeki çaresizliklere artan nüfus ve yetersiz gıda da eklenince, sağlık sorunları ciddi boyutlara ulaşır. Bölgede başta sıtma olmak üzere, çeşitli hastalıklar baş gösterir. Doktor ve ilaç olmaması bir taraftan,insanların çaresizliği diğer taraftan, bölge için sorunun derinleşmesine sebep olur. Giderek artan hastalıklar ölümlere sebep olmaya başlar, insanlar çaresizce olmadık yöntemlerden medet umar.
Savaş ortamının olduğu ve çok sayıda insanın göç etmek zorunda kaldığını düşünecek olursak o dönemde verilen emeğin büyüklüğünü sanırım daha iyi anlamış oluruz. Zira dönemin en büyük belası sıtma çok can almış, hastalığın önüne geçmek mümkün olmamış. Özellikle Çine Çayı etrafında bulunan bataklık alanların çokluğu hastalığın hızla yayılmasına sebep olmuş.
İşte tam bu dönemde Doktor Nekrato; bu çaresiz insanların yardımına koşar, köy köy mecra mecra dolaşarak, onları muayene edip, tedavilerine yardımcı olacak ilaçları tedarik eder. Fedakâr İtalyan doktorun ünü kısa sürede bölgeye yayılır. Artık çaresizce ölümü bekleyen o dönemin illeti sıtma hastaları, Doktor Nekrato’yu bekler. Çoğunlukla bisikleti ile hastalara ilaç götürmek amacıyla, menderesin güneyindeki yerleşim yerleri arasındaadeta mekik dokur.
İnsanlar, Nekrato’nun bu fedakâr davranışına kayıtsız kalmayıp, ellerinde olan şeyleri Nekrato’ya vermek istemişler. Kim bilir bu; kimi zaman kümesten bir tavuk, kimi zaman yeni sağılan bir güğüm süt, kimi zaman da bir bakraç yoğurt olmuştur. Belki de o zaman bile yöre insanının vazgeçemediği kar helvası, sıcak geçen günlerde serinlemesini sağlamıştır.Nekrato, yoklukta bile Türklerin bu davranışına şaşırmış, hiçbir zaman borçlu kalmak istemeyen bu topluma hayranlığını gizleyemez.
Doktorluk görevi dışında askeri ve siyasi görevlerini de aksatmayan Nekrato; Yunan askerlerinin güneye geçmesiyle başlayan gerginliği bertaraf etmek için, Menderes Köprüsü yanına İtalyan askerlerinin kontrolünde bir karakol oluşturulmasını sağlamış.Bu gelişmelerden sonra milis kuvvetlerin menderesin güneyinde örgütlenmesi hızlanır.
TabipYüzbaşı Nekratoyaptıklarıyla; devletlerin savaş ortamında olmasına karşın, insan olmanın erdemini göstermiş, insan kalabilmenin mümkün olduğunu ispatlamıştır.
Diğer taraftan“Milletimiz çok büyüktür. Hiç korkmayalım. O, esaret ve aşağılığı kabul etmez”diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün güvenini boşa çıkarmayan Anadolu halkı, üzerine düşen vazifeyi yerine getirmiş, sonucunda tüm işgalci devletlere gereken dersi vermiştir.
Çünkü biliyoruz ki;
Bulut misali gökyüzüne çıkan kartal kanadı kollarımız var, esaret kokusunu sindiği topraktan kazıyan…