Büyülü gerçeklik kavramı son dönemlerde fazlaca konuşulur oldu.
Medyanın da ilgisi sayesinde yeniden gündeme gelmesini olumlu değerlendirmek gerekir.
Buna dair film, dizi, kitap ve söyleşileri de takip etmek keyif veriyor.
Geçtiğimiz günlerde edebiyatta büyülü gerçeklik kavramını irdelemek üzere Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fethi Demir’in, Book’s in Coffe de düzenlenen sohbetine katıldım.
Abuzer Altuntaş moderatörlüğünde gerçekleşen “Roman Sanatına Büyülü Bir Dokunuş: Gabriel Garcia Marquez’den Latife Tekin’e Yolculuk” isimli anlatıyı büyük bir keyif ve bilgilenerek dinledim.
Kısa bir süre önce okuduğum büyülü gerçeklik temaları ile yazılmış bir roman usuma düştü: Faruk Duman’ın “Sus Barbatus” adlı romanı…
“Sus Barbatus” Modern Türk edebiyatının dikkat çeken eserlerinden biri. Mitolojik unsurlar, pastoral atmosfer ve kök salmış bir folklorik doku, romanın belirgin edebi nitelikleri arasında yer alıyor.
Bunun yanı sıra, büyülü gerçeklik kavramının izleri de eserin dokusuna derinlemesine işlenmiş.
Bu incelememde, “Sus Barbatus”un edebi özellikleri, anlatım teknikleri, tematik derinliği ve büyülü gerçeklik unsurları üzerine yazmaya çalışacağım.
Büyülü gerçeklik, gerçek ile fantastik unsurların birbirine karıştığı ve okuyucunun bu iki boyut arasında sınır bulmakta zorlandığı bir anlatı türüdür.
Büyülü gerçeklikte, olağanüstü unsurlar, sürreal bir atmosfer oluşturmak yerine, hikâyenin organik bir parçası haline gelir.
Bu türde, doğanın ve gerçek hayatın olağan unsurları büyülü bir niteliğe bürünür.
“Sus Barbatus”, Anadolu mitolojisi ve folklorundan beslenen anlatısıyla büyülü gerçeklik özelliklerini yoğun bir şekilde barındırıyor.
Romanda gerçek dünyanın unsurları ile olağanüstü olaylar, doğa ve insanlar arasındaki köklü bağlarla iç içe geçiyor.
Romanın başlığında geçen “Barbatus” kelimesi, Latince bir sözcük olup "saçlı, sakallı” anlamına geliyor ve bir doğa varlığına ya da tanrısal bir figüre de işaret ediyor.
Bu kavram, büyülü gerçeklik perspektifinde, doğa ve mitolojik varlıkların, insan deneyiminin parçası olarak algılanmasını kolaylaştırıyor.
Romanın temelinde yer alan mitolojik çağrışımlar, esere derin bir simgesellik kazandırıyor.
“Sus Barbatus”, hem eski Anadolu mitlerinden hem de yerel halk hikâyelerinden beslenerek bir anlatı dünyası yaratıyor.
Doğanın bir karakter gibi ele alınması, okuyucunun hikâye boyunca büyülü bir atmosferin içinde yolculuk etmesini sağlıyor.
Özellikle romanın mitolojik atmosferi, arkaik anlatı geleneğinden besleniyor ve hem birey hem de toplumu şekillendiren eski inançların izlerini gün yüzüne çıkarıyor.
Bu unsurlar, büyülü gerçeklik içinde olağanüstü olguların, okuyucunun zihninde sorgulanmadan kabul edilmesini sağlıyor.
Hikâyenin akışında yer alan mitolojik semboller, insan ve doğa arasındaki kozmik bağı vurguluyor.
Faruk Duman’ın eserinde doğa, yalnızca bir arka plan olmanın ötesinde, bir anlatı unsuru olarak kullanılmış. Kırsal yaşam, mevsim döngüleri ve coğrafyanın etkileri, karakterlerin ruh hallerini ve hikâyenin akışını belirliyor. Doğa, büyülü gerçeklikte adeta canlanıyor ve karakterlerle iletişim kurar bir hale geliyor.
Roman boyunca yer alan pastoral tasvirler, büyülü gerçekliğin çerçevesini oluşturuyor. Bu tasvirler, hem şiirsel bir anlatı dili hem de metaforik bir derinlikle sunuluyor.
Örneğin, mevsimlerin değişimi ya da doğada meydana gelen olaylar, karakterlerin duygusal dünyalarıyla özdeşleştiriliyor. Büyülü gerçeklik bu noktada, pastoral atmosferle kaynaşarak hikâyeye yeni bir boyut kazandırıyor.
“Sus Barbatus”un en dikkat çeken yönlerinden biri, karakterlerinin psikolojik derinliğidir. Romanın başkarakterleri, çevreleriyle olan çatışmalardan ve içsel sorgulamalardan geçerek köklü bir gelişim sürecine giriyorlar.
Bu durum, okuyucunun karakterlerle empati kurmasını sağlarken, hikayenin evrensel bir boyut kazanmasını da mümkün kılıyor.
Karakterlerin kimlik arayışları ve özbenlik sorgulamaları, romanın önemli tematik çıkış noktalarından biri olarak görülebilir.
Bu sorgulamalar, birey ile toplum arasındaki gerilimi ve bireyin kendi doğasıyla barışık olma mücadelesini ortaya koyuyor. Büyülü gerçeklik, bu sorgulamaların anlatısal yoğunluğunu artırıyor ve okuyucuyu karakterlerin zihinsel dünyasına daha derinden dâhil ediyor.
Faruk Duman, "Sus Barbatus”da geleneksel anlatı tekniklerinin ötesine geçerek yenilikçi bir dil kullanımı sunuyor. Romanın dilindeki metaforlar, imgeler ve anlatısal ritim, okuru hem hikâyenin akışına hem de duygu yüküne çekiyor.
Yazarın dildeki bu yaratıcılığı, romanı yalnızca bir anlatı metni olmaktan çıkarıp sanatsal bir esere dönüştürüyor.
“Sus Barbatus”, birey ile doğa arasındaki ilişkiler, kök salma ihtiyacı, aidiyet duygusu ve varoluşsal sorgulamalar gibi evrensel temaları da işliyor.
Bu temalar, yazarın kullandığı yerel unsurlarla harmanlanarak hem kültürel hem de evrensel bir boyut kazanıyor. Romanın bu özelliği, çeşitli okuma biçimlerine açık bir eser ortaya çıkarıyor.
Tüm bu özellikleri ile Faruk Duman’ın “Sus Barbatus” romanı, hem anlatım teknikleri hem de tematik zenginliğiyle Türk edebiyatında önemli bir yer edinmiştir diyebiliriz.
Mitolojik ve pastoral unsurların ustaca işlendiği bu eser, okura şiirsel bir anlatı dünyası sunarken bireysel ve toplumsal sorgulamaları da derinlemesine ele alıyor.
Ayrıca; “Sus Barbatus”, modern edebiyatın sınırlarını zorlayan bir yapıt olarak, okurlarına hem estetik hem de düşünsel bir deneyim vaat ediyor.