Yüzünü umuda dönmeli, kayalıkların üstüne tutunmuş ağaç misali...
Öyle ya bir umut kaldı elimizde tutunabildiğimiz, bir umuda sarılabiliriz, kaybedilenlerin ardından baktıkça…
Günlerdir süren orman yangınları ile ilgili o kadar çok şey yazılıp çizildi ve o kadar çok iddia ortaya atıldı ki bunları yazma niyetinde değilim.
Günlerdir bir şeyler yapabilir miyim demenin derdine düşmüş kişilerle birlikte, yangın bölgelerine eksik olabilecek malzemeleri götürüp getirmekten, yanan bölgelerde bir fiil çalışmaya kadar her şeyi yaptık.
Aziz, Cenk, Can, Nazmi, Nuray, Seher, Ece, Düzce’den Hale, Özgür, Cihan hatırlayabildiklerim…
Bir yalnızlık var insanlığın üstüne sinmiş…
Birlikte hareket edememe, bireyselleşme ile çokken bir olamama durumu…
Görünürde birçok kişi bir araya gelip yanan bölgelere yardım ediyor gibiydi. Sadece bizim için değil, o bölgelere yardıma gelmiş herkes için geçerli bir durum.
Uzun bir pandemi süreci yaşadık ve hala da yaşamaya devam ediyoruz.
Kısıtlamalar, evlere kapanmalar, yalnızlaşmayı ve bir başınalığı öyle sıradan hale getirmiş ki bir araya gelmiş binlerce kişi, koordinasyon sağlanmadığında hiçbir işe yaramayan kalabalığa dönüşebiliyor.
Hatta hatta bu çok daha vahim durumların ortaya çıkmasına sebep olabiliyor. Zira Kavaklıdere yangın bölgesine gittiğimde gördüğüm manzara beni ürküttü.
Hayır hayır… Beni ürküten yanan ağaçlar, çığlıkları yükselen hayvanlar, dumana boğulan gökyüzü, yok olan ormanlar değil… Bunlar canımı acıtan durumlardı.
Kucağında bebeği ve elinden tuttuğu çocuğu ile yangının dibine seyretmeye gelmiş yurdum insanı ürküttü beni…
Afet durumlarında “72 saat” kavramı vardır.
Uluslararası geçerli olan bu 72 saat kavramı, birey olarak hiçbir kurum veya kuruluştan yardım almaksızın kendi başınıza afetlerde hayatta kalmanız gereken süreyi tanımlar.
72 saat…
Yani 3 gün…
Bu 3 günlük süre boyunca kısıtlı imkanlarla her türlü afetlerde ailenizle, sevdiklerinizle, arkadaşlarınızla birlikte direnç gösterebilmelisiniz.
Yani bir başınasınız bu 72 saat sürede, yani bu 72 saat devletten yardım beklemeyin deniyor uluslararası çevrelerce…
O yüzdendir ki afet bölgelerine ilk önce halk koşuyor / koşabiliyor. Afetzedelere ne bulduysa götürüyor. Yangınsa söndürmeye, depremse yıkıntı altında kalanlara ulaşmaya, sel ise mahsur kalanları kurtarmaya çalışıyor.
Bu durum değiştirilebilir mi?
Bana kalırsa elbette değiştirilebilir…
Ama yukarıda da bahsettiğim gibi pandemi süreci öyle etkilemiş ki;bu sürede bireysel hareket etmeye alışan insanlık, birlikte hareket etmenin ne olduğunu tekrar hatırlamaya çalıştı.
Belediyeler aracılığıyla oluşturulan, yardım ve gönüllü toplama merkezlerinde koordinasyonu sağlayan kişiler geneldesağlık personeliydi. Çünkü insanların organize edilebilmesinin önemini ve yolunu iyi biliyorlar.
Uçak vardı yoktu, helikopter geldi gelmedi, yetki onda mıydı bunda mıydı?
Hepsi havada kaldı.
İyi planlanmış organizasyonun ve birlikte hareket edebilme kabiliyetin yoksa hiçbirinin hükmü kalmıyor.
Sonuçta binlerce yılda oluşan doğa yok oldu ve yanık orman kokusu sindi insanlığın üstüne…
Yanık orman kokusu dağıldı, üstüne sindiği insanlarla birlikte, yeryüzüne…
Orman kokusu kaldı, dinmeyecek acıların bitmeyecek sesinde…
Kokusu kaldı hatırlarımızda, kaybolurken yeşilliğinde…
Kaldı;
Kül, duman, is, kara…
Foto link
“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine…” derken Nazım, meğer ne çok şey anlatmış.
Birey olmanın, bireysel yaşamak olmadığını anlayacağız elbette ama bu afetler bunu anlamamız için vesile olmasın.
Yaşam öyle bir yere eviriliyor ki, toplumun bir arada yaşama dinamikleri birer birer yıkılıyor. Yalnız yaşamlar, tek başınalık, bireysellik yüceltiliyor.
Düşünün; ıssız bir adaya düşseniz,yaşadığınız şaşkınlığı atlattıktan sonra yapacağınız ilk şey sizden başka birilerinin olup olmadığını anlamaya çalışmak olurdu. Sonrasında da oradan kurtulmak için uğraşırsınız.Yalnız yaşamak insanlık için mükemmel bir şey olsaydı eminim tam tersi olurdu.
Yeri gelmişken tekrar söyleyeyim; doğanın insana ihtiyacı yoktur ama insanın doğaya ihtiyacı vardır…
Can arar insanlık, canına can olacak can arar…
Gerisi lafügüzaf…
O vakit;
Yüzünü umuda dönmeli, kayalıkların üstüne tutunmuş ağaç misali...