Kapalı havaları fırsat bilip, ılıman iklimin verdiği rahatlığa güvenerek taş evlerin sıralandığı sokakları adımlıyorum. Sağlam temelli, ahşap çatılı evlerin üstü kiremitlerle örtülmüş.
Saçak altına sığınmış kedilerin, gelip geçenleri seyretmesi gibi ben de dinlenmek için oturduğum büyükçe taşa iyice yerleşerek etrafı seyre, okuduklarımı hayale daldım.
…
2000'li yılların başlarından itibaren Türk edebiyatında çarpıcı bir yer edinen Murat Uyurkulak, geniş kitleleri etkileyen yazar olarak dikkat çekiyor.
İlk romanı olan “Tol”, yalnızca bir bireyin ya da bir grubun hikâyesini anlatmakla kalmıyor, aynı zamanda modern Türkiye'nin sosyopolitik çöküşünü ve toplumsal yaralarını çok katmanlı bir şekilde ele alıyor.
Roman, hem içeriği hem de anlatım teknikleriyle eleştirmenler ve okurlar tarafından büyük bir ilgiyle karşılanmış ve bir “başkaldırı romanı” olarak nitelendirilmiştir.
“Tol”, dâhil olduğu devrimci hareketlerden çekilmiş ve babasının ölümünün ardından memleketine geri dönen Yusuf'un hikâyesi etrafında şekilleniyor.
Roman, bireysel bir hesaplaşmanın ötesine geçerek, 12 Eylül Darbesi'nin toplumsal travmaları, devrimci hareketlerin çözülmesi ve bireyin bu karmaşık dinamikler içindeki konumunu sorguluyor.
Yusuf'un hem öznel hem de tarihsel olanla yüzleşmesi, okuyucuyu Türkiye'nin siyasal ve toplumsal belleğiyle hesaplaşmaya davet ediyor.
Roman, ismiyle de bu hesaplaşma temasına vurgu yapıyor.
“Tol”, hem hesap hem de kayıp anlamını taşır.
Bu çift anlamlılık, romanın temel düşüncesine ışık tutuyor ki;bir bireyin ya da toplumun kendisiyle yüzleşmesi, kaçınılmaz olarak bir bedel ödemeyi gerektirir.
Uyurkulak'ın dili, hem lirik hem de sert unsurları bir araya getiren benzersiz bir karışım olarak karşımıza çıkıyor.
Roman, çoğu zaman şiirsel ve yoğun bir anlatımla ilerlerken, bazen de sokak dili ve argoyla gerçekçi bir tona bürünüyor. Bu, hem karakterlerin iç dünyasını hem de toplumsal ortamları etkili bir şekilde yansıtıyor.
Anlatıda zaman ve mekânın sürekli kaydırılması, Yusuf'un ve diğer karakterlerin yaşadığı kaotik ruh hallerini okuyucuya aktarmakta başarılı bir şekilde kullanılıyor.
Uyurkulak'ın anlatısı, postmodern edebiyatın parçalı yapısını ve metinlerarasılık tekniklerini benimsiyor.
Roman boyunca Türk ve dünya edebiyatından çeşitli eserlere göndermeler de bulunuyor. Bu, “Tol”un hem yerel hem de evrensel bir perspektiften okunabilmesini sağlıyor.
Roman, 12 Eylül sonrasının birey ve toplum üzerindeki yıkıcı etkilerini sert bir biçimde eleştiriyor. Yusuf'un hikâyesi, devrimci ideallerin hayal kırıklığına uğrayan kuşağın travmatik deneyimlerini temsil ederken, aynı zamanda toplumsal bellekteki boşlukları ve unutulmuşları da su yüzüne çıkarıyor.
Uyurkulak, bireyin trajedisini, toplumsal olanın trajedisiyle birleştirerek, okurları sarsan ve sorgulamaya iten bir metin ortaya koyuyor.
Murat Uyurkulak'ın “Har”ve “Bazuka” gibi diğer eserleri, yazarın edebi yolculuğunda “Tol” ile benzer temaları ele alırken farklı anlatım teknikleri ve yaklaşımlar sunuyor.
“Har”, yine toplumsal ve bireysel çöküşü merkeze alan bir anlatı olsa da, fantastik unsurlarla gerçekçilik arasında gidip geliyor.
“Tol”un tarihsel ve siyasal vurgularına karşın, “Har”daha çok insanın kökensel çelişkilerine ve varoluşsal sancılarına odaklanıyor.
“Bazuka” ise Uyurkulak'ın öykü dalında kaleme aldığı bir eser olarak, kısa ama etkili hikâyelerle bireyin ve toplumun çöküşünü inceliyor. “Tol”daki derin siyasal eleştiri, “Bazuka”daki hikâyelerde daha bireysel çıkmazlarla ifade ediliyor.
“Tol”un uzun soluklu ve kapsamlı anlatımına karşın, “Bazuka” daha minimal ve yoğun bir üslup tercih ediyor.
“Tol”, Murat Uyurkulak'ın yalnızca bir yazar olarak değil, aynı zamanda bir hikâye anlatıcısı olarak çıktığı yolu belirliyor.
Romanın edebi değeri; tematik yoğunluğu, dil işçiliği ve cesur toplumsal eleştirisinden kaynaklanıyor.
2000'li yıllarda Türk edebiyatının yeni bir yöne evrilmesinde önemli bir kilometre taşı olarak görülen “Tol”, bireysel ve toplumsal yüzleşmeyi edebi bir incelikle işleyen nadir eserlerden biridir.
Murat Uyurkulak'ın “Tol” romanı, hem edebi derinliği hem de toplumsal eleştirisiyle dikkat çeken çok boyutlu bir eserdir. Yazarın, dili kullanımındaki ustalığı, anlatım tekniklerindeki yenilikçiliği ve derin tematik içeriği, romanı hem Türk edebiyatında hem de uluslararası alanda öne çıkan bir yapıt haline getirmiştir.
…
Kapalı havaları fırsat bilip, ılıman iklimin verdiği rahatlığa güvenerek taş evlerin sıralandığı sokakları adımlıyorum.
Sağlam temelli, ahşap çatılı evlerin üstü kiremitlerle örtülmüş.
Saçak altına sığınmış kedilerin, gelip geçenleri seyretmesi gibi ben de dinlenmek için oturduğum büyükçe taşa iyice yerleşerek etrafı seyre, okuduklarımı hayale daldım.
Kasketini yana eğmiş, elleri arkasında bir amca çıkageldi. İki yana salladığı elini taş evlere doğru uzattı.
“Tol, işte bunlar” dedi.
Anlamadım önce. Elimdeki kitabı göstererek;
“Boşa okuyon ya, bilerek oku diye dedim” dedi.
Elimde tuttuğum kitabı unutmuş, oturduğum taşın üstünde yorgunluk giderirken, aynı cins taşlardan yapılmış eve, bir de elimdeki kitaba baktım.
“Murat Uyurkulak - Tol”
Taş eve uzanan taş döşeli yola düşüp; “Eve dönünce kalemimin ucunu sivriltip Tol’ u yazmalı” dedim.