İletişim Süzgeci

Abone Ol

Belleğimde dilsiz kelimeler türedi son günlerde.

Belli belirsiz mırıldanmalar…

Konuştuklarımı sadece kendimin dinlediği kelimeler yığını var usumun derinliklerinde. O yüzden yazdıklarım bu sayfalarda birikiyor.

…İletişim araçlarının artmasıyla iletişimin kolaylaştığı sanılırken, git gide iletişim fakiri olmaya başladık.

Ya da konuş(a)mamak tercihimiz oldu.

En azından benim için durum böyle.

Prof. Dr. A. Kadir Özer, "İletişimsizlik Becerisi" isimli kitabında; "İletişim, insanların birbirlerini dinlemeye ve anlamaya değer görme ve farklılıkları arasından aynılıkları oluşturabilme becerisidir" diyor.

Özer’e göre insan insana temasların "iletişimsizlik" ile sonuçlanmasına neden olan üç temel yanılgı var.

“Yaşadıkları duyguların sorumluluğunu birbirlerine yüklediklerinde, bireysel bir tercihi veya düşünceyi "doğruluk veya haklılık" olarak gördüklerinde, ne söyledikleri yerine 'nasıl kişiler' olduklarını merak ettiklerinde; aslında sadece konuşabilmeyi becermiş oluyorlar, iletişimi değil.”

Yeryüzündeki insan sayısı neredeyse 10 milyarı buldu. Bu bana göre, aynı zamanda birbirini anlamayan insan sayısı demek…

Farklı coğrafyalar, farklı diller, farklı inanışlar, farklı kültürler…

Hepsi bu ayrışmalar ve anlaşılamamalarla dolu.

“En uzak mesafe
ne Afrika'dır,
ne Çin,
ne Hindistan,
ne seyyareler,
ne de yıldızlar geceleri ışıldayan...
En uzak mesafe
iki kafa arasındaki mesafedir
birbirini anlamayan...”


Can Yücel’in diye bilinen ama aslında Herman Amato’ya ait olan bu dizeler söylemek istediğimi daha net açıklıyor.

Hadi buyurun bakalım!

Kendimce mırıldanayım biraz derken kelimelerin de sesi olabileceğini unuttum. Zihnimin içindeki konuşmaları kimseye duyurmak zorunda değilim ama sanırım buraya dökülen her kelimenin yankısı bile duyuluyor.

Duyan kim?

İnsanlar…

Aynı dilde mi konuşuyorum?

Bil(e)miyorum…

Bakalım o vakit…

İnanışa göre, bugün dünyada var olan tüm insanlar Tufan’dan sonra Nuh ve üç oğlu Hâm, Sâm ve Yâfes’ den türemiş.

Çünkü tufandan bu dört erkek ve eşleri kurtulabilmişlerdir. Nuh’un üç oğlu, torunları, torunlarının torunları yıllar içerisinde bütün dünyaya yayılmışlar, üremişler, belirli toprakları yurt edinmişler.

Daha da değerlisi; en önemli iletişim aracı olarak kabul edilen ve toplumlaşmanın temel öğesi sayılan dilleri meydana getirmişler.

Nuh’un büyük oğlu Sâm’den Araplar ve Yahudiler türemiş ve dillerine Sâmitik dil yani Sâmi dilleri denmiş.

İbranice ve Arapça Sâm’in konuştuğu dilden geldiği için Sâmitik dil grubu olarak adlandırılıyor.

Hint-Avrupa dil grubuna giren diller üçüncü oğlu Yafes’in kavminden meydana gelmiş.

Fransız edebiyatı'nda romantizmin kurucusu kabul edilen; yazar, politikacı ve diplomat François René de Chateaubriand“Napoleon -  Mezar Ötesi Hatıralar” adlı eserinde dillerinin ve ırklarının Yafes’in büyük oğlu Gomer’den geldiğini ileri sürer. Ayrıca ortanca oğlu Hâm’dan da diğer diller ve kavimler, özellikle siyah ırklar meydana geldiğini belirtir.

Tevrat’ta incir ağacı, meyvesi ve Fırat Nehri'nin adı geçmektedir. Âdem ile Havva incir yaprağından giysi ile Tanrı’nın huzuruna çıkarlar.

Fırat Nehri Eden cennetini sulayan bir ırmağın dört kolundan birinin adıdır. Sonra Tanrı, Âdem ve Havva ile birlikte yarattığı tüm canlıları Âdem’in yanına getirir. Âdem, hepsine birer ad verir.

Bugün Âdem’in hangi canlıya hangi adı verdiğini bilmemiz mümkün değil. Ama diğer taraftan; Nuh Tufanı’nda karga ve güvercinin adı geçmektedir.

İnsanlık Nuh’la birlikte tekrar çoğaldıysa Nuh’tan sonra dünyada bir tek millet ve bir tek dil olması gerekirdi ve Tevrat’a göre de öyleydi.

Fakat insanların Babil Kulesi’ni yaparak göğe çıkmak isteyişleri Tanrı’yı yine kızdırır. Kendine şirk koşulduğunu düşünür. Kuleyi yıkar ve insanları dünyanın dört tarafına dağıtır.

Zamanla farklı bölgelerdeki insanlar belirli sınırlardaki toprakları vatan edinirler. Eşyalara ve canlılara farklı adlar verirler ve böylece çeşitli diller oluşur.

İletişim ve ulaşım araçlarının bulunmadığı eski çağlarda birbirinden farklı, bu kadar çok dilin oluşması doğal kabul edilebilir.

Peki, günümüzde, en uzak yer bu kadar yakınken, anlaşamamak tuhaf değil mi?

Belleğimde dilsiz kelimeler türedi son günlerde.

Belli belirsiz mırıldanmalar…

Konuştuklarımı sadece kendimin dinlediği kelimeler yığını var usumun derinliklerinde. O yüzden yazdıklarım bu sayfalarda birikiyor.

Kendimi iletişim süzgecinden geçiyorum belki de…