GÜNDEM

Davutoğlu: "10 sene niye sürdü bu dava?"

Abone Ol

Saadet- Gelecek Partileri ortak grup toplantısı yapıldı. Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, grup toplantısına katılmadı. Karamollaoğlu'nun yerine konuşma yapan Genel Başkan Vekili Sabri Tekir, şöyle konuştu:

"Bir kaç gün önce bir helikopter kazası sonucu hayatını kaybeden dost ve komşumuz İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'yi ve berberindekileri rahmetle anıyorum. Dost ve kardeş ülkemiz İran'a başsağlığı diliyorum. Vefatlarıyla ilgili şüphelerin giderilmesini, olayın tüm yönleriyle aydınlatılmasını dünya barışı ve güvenliği için gerekli görüyorum ve temenni ediyorum.

Dün 21 Mayıs 1864 yılında yaşanan Büyük Çerkes Sürgünü ve Soykırımı'nın 160. yıl dönümüydü. Yüz binlerce Çerkesin katledildiği 1,5 milyonu aşkın Çerkesin de kadim dönemlerden biri üzerinde yaşadıkları yurtlarından sürgüne gönderildiği bir tarih. Aslında bakılırsa insanlık tarihine kara bir leke olarak geçen soykırımdan ibaret ve daha sonrasında hayatını kaybeden binlerce insan. İşte onları bir kez daha rahmetle anıyoruz. Ülkemizde milletimizin ayrılmaz bir parçası haline gelmiş 19. yüzyılın savaşlarından bunalmış, gücünü yitirmiş bir topluma taze kan olarak gelmiş ve oradan gelen insanlarımız Anadolu insanı arasında et ve tırnak misali birbirlerine kardeş haline gelmiş bu vatandaşlaırmız her yıl 21 Mayıs'ı Büyük Çerkes Sürgün'ü olarak anıyorlar. Bizler de bu vatandaşlarımızın acısına ortak oluyoruz. Aslında bakılırsa acıya ortak olmak mücadeleye ve adalet anlayışına da ortak olmak demektir. Bugün Gazi Meclisi'mizin Çerkes vatandaşlarımızın Türkiye Cumhuriyeti'nin yürüteceği diplomasi ile atavatanlarıyla ilişkilerinin güçlendirilmesine katkıda bulunmasını sağlayacak çalışmaların yapılmasını da temenni diyoruz. Kafkaya'dan göç eden bu vatandaşlarımızın dil, kültür ve kimliklerinin korunmasını ve geliştirilmesini sağlayacak çalışmaların yapılması, var olan bu çalışmaların daha etkin hale getirilmesinin gerekliliğine inanıyoruz. Çerkes Sürgünü ve Soykırımı'nın uluslararası düzeyde de tanınması için öncü rol üstlenebilecek mekanizmalar vardır. 

"Biz İsrail'in yürüttüğü soykırımın Netanyahu'nun şahsına indirgenmesini asla doğru bulmuyoruz"

Uluslararası ceza mahkemesi geçtiğimiz günlerde İsrail Başbakanı Netanyahu ve İsrail Savunma Bakanı Galant hakkında tutuklama kararı talebinde bulunmuştur. Fakat aynı mahkeme aynı gün hayatı özgür Filistin'e harcamış, işgale ve soykırıma direnen İsmail Haniye hakkında tutuklama kararı vermeye gitmiştir. Adalette insan haklarında, barışta, kendilerini otorite olarak dünyaya kabul ettirenler zalim ve mazlumu ayırt edemeyecek kadar acınası bir hale düşebilmektedirler. Vicdanı karardığı adalet terazisi şaştığı için doğru tavır sergileyemeyenler dönüp bir baksınlar. Zalime nasıl meydan okunur, mazluma nasıl kol kanat gerilir bunlarla ilgili şanlı tarihimizde onların örnek olarak alabilecekleri çok büyük emsaller vardır. O nedenle biz İsmail Haniye hakkında çıkarılan tutuklama kararını açıktan reddediyoruz. Netanyahu soykırımcılığın hazin sonunu tadacak diye de asla teskin olarak değiliz. İnsanlığın gözleri önünde işlenen cinayetlerin katliamların öyle kolay kolay teskin edilebilmesi de kolay kolay mümkün değildir. Biz İsrail'in yürüttüğü soykırımın Netanyahu'nun şahsına indirgenmesini asla doğru bulmuyoruz. 

Adını güncellese de, bakanlarını değiştirse de iktidarın ekonomi politikası ilginçtir al-sattan öteye geçememektedir. Ve iktidarın en bariz özelliği olarak öyledir al-satçılık öne çıkmış bulunmaktadır. Üretmek yerine ülkeye döviz girsin de nereden gelirse gelsin zihniyetiyle yürütülen bu ekonomi politikası sonucu ülkemizin tüm kaynakları yabancı yatırımcılara peşkeş çekilmiştir. Hala da çekilmektedir. 

 "Gençlerimizi kaybediyoruz"

2020 yılında Yeditepe Üniversitesi tarafından bir araştırma yapılıyor. Bu araştırmaya göre; 18-29 yaş grubundaki, gençlerin yüzde 76'sının yurt dışında yaşamak istediği ortaya çıkıyor. Düşünebiliyor musunuz? Aradan tam iki yıl geçiyor ve TÜİK yine benzer bir konuda kendi verilerini açıklıyor. 2022 yılında gençlerle ilgili açıklanan verilerden var olan hükümler veya veriler şunlar; Türkiye'den göç edenlerin yüzde 28.6'sı bir başka ifadeyle dört gençten bir tanesi 29 yaş grubu aralığındadır. Gençlerimizi kaybediyoruz. Ülkemiz yetişmiş insna gücü itibariyle vakumlanan ülkeler arasında hem de en başında yer almaktadır. Bu tehlikeyi özellikle dikkatlerinize arz etmek istiyorum. Peki gençlerimiz neden göç etmek istiyorlar. İşte TÜİK'in verisi Türkiye'de gençlerin yüzde 24.2'si ne eğiitmde ne de istihdamda. Bir başka ifadeyle her dört gençten biri ne okuyor ne de çalışıyor. Yani boşta geziyor. İşsiz geziyor. Böyle bir tabloyu ortaya çıkarmaya hiç kimsenin hakkı yoktur. TÜİK'in 2023 verilerinden bir tane daha dikkatinizi çekiyorum. 18-24 yaş grubu arasındaki gençlerimizde mutluluk oranı sadece yüzde 54. Yani gençlerin yarısı kendilerini mutlu hissetmiyor. Her iki gençten biri mutsuz. İleriye doğru umutsuz. Ve de eğer gençlik mutsuz ve ileriye doğru umutsuzsa o ülkenin geleceği de tehlikeli demektir. Geleceğinde beka meselesi ön plana geçmiş demektir. O halde bu verilerin şu anda da olumlu yönde seyretmemiş olması bizim çok daha dikkatli birtakım politikalar üretmemizi gerektirmektedir. 

"Türkiye hiç kimsenin babasının çiftliği değildir"

Dışardan gelen geçici sıcak paraya değil bu milletin yetiştirdiği gençliğe güvenmek mecburiyetindeyiz. Üretime yönelik bir ekonomik sistemle kalkınmaya çalışmak mecburiyetindeyiz ve Türkiye'nin bütçesini de bu faizci, kapitalist sistemin zalim pençesinden kurtarmak mecburiyetindeyiz. Açıkça ifade ediyorum; Türkiye hiç kimsenin babasının çiftliği değildir. 2024 yılının sadece ilk dört ayında faize 364-365 milyar lira ödemek zorunda kalmışızdır. Bu nedir Allah aşkına? Yıl sonunda bu miktarın 1 trilyon 254 milyar lirayı aşacağı tahmin edilmektedir. Bu millet kimler için çalışmaktadır? 

Sözde tasarruf tedbirleriyle insanımızın gözünde kaybettiği itibarını yeniden kazanmayı amaçlayan iktidarın asıl yapması gereken Türkiye'nin yarınlarını kazanacak gerçekçi ekonomik tedbirleri hayata geçirmek olmalıdır. Milletimizi yoksullaştırmak demek aslında ülkemizi güçsüzleştirmek demektir. Ne milletimiz ne de ülkemiz böyle bir uygulamayı asla hak etmemektedir. 

"İbrahim Reisi'yi rahmetle anıyorum"

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ise şunları söyledi:

''İbrahim Reisi'yi rahmetle anıyorum. Komşu dost ve komşu İran Cumhuriyeti'nin İslam Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı. Dün Büykelçiye'de giderek taziyelerimi ifade ettim. Buradan bu kazanın veya varsa arkasında bir sebep bir suikast aydınlatılması dileğinde bulunuyorum. Çünkü Ortadoğu'da hiçbir şey tesadüflerle gelişmiyor. Ortadoğu'daki yangının Kafkaslara siyaret etmesi konusunda Türkiye'nin büyük bir diyaretle davranması lazım. Geçen hafta İran Büyükelçisi'ni nezaket ziyaretinde bulunduğumda ne tavsiye edersiniz diye sorduğu zaman İran-Azerbaycan ilişkilerini düzeltin ve asla gerilime, provokasyona izin vermeyin demiştim. Çünkü bütün bu olayları yakından takip ediyorum. Kafkasya'daki gelişmeler Ortadoğu'daki gelişmelerden uzak tutulamaz. Ve nitekim çokta mutlu olmuştum İran-Azerbaycan sınırında bir barışın açılması ve böyle bir buluşmayı çok önemli bir adım olarak görmüştüm. Buradan Sayın Cumhurbaşkanı ve Dışişleri'ne çağrıda bulunuyorum; Kafkasya'da arka arkaya ciddi adımlar atın. Türkiye-İran Azerbaycan arasında üçlü bir zirvenin yapılmasını ve liderler arasında bir zirvenin yapılmasını süratle ve acilen yapılmasını gerekli görüyorum. Bu yapılmalı. İkincisi olabilecek muhtemel provokasyonları engellemek için cesur bir adım daha atmak lazım. Elhamdülillah son derece doğru bir politikayla ve her zaman destek verdiğimiz bir yaklaşımla dost ve can Azerbaycan'ın toprakları işgalden kurtarıldı. O savaşlardaki tutum dolayısıyla hep tebriklerimi ilettim. Şimdi bu adımı tamamlamak lazım. 

"Tutuklanma gerekçelerine baktım darbe teşebbüsü yine yok"

Geçen hafta Sayın Bahçeli'ye 'İmalı konuşmayın. Bir darbe teşebbüsü varsa devlet adamı sorumluluğu içinde çıkın ve darbe teşebbüsünün faillerini ortaya koyun ve gereğini yapın.' Öylesine iddialı bir konuşma yaptı ki Sayın Bahçeli geçen hafta öylesine büyük bir tehlikeye dikkat çekti ki buna sessiz kalınması mümkün değil. Dün dikkatle dinledim yine darbe teşebbüsünden ifade yoktu. Bu arada Sayın Bahçeli'nin ima ettiği darbe teşebbüsünün failleri gibi yansıtılan kişiler tutuklandı. Üç emniyet amiri ve dört sivil tutuklandı. Tutuklanma gerekçelerine baktım darbe teşebbüsü yine yok. 

"Etki ajanlığı yasasına esastan ve niyet bakımından karşıyım"

Etki ajanlığı yani birinin adına kamuoyunu etkileyerek toplumsal düzeni bozmaya dönük faaliyetler. Her türlü eleştiriyi bunun içine koyabilirsiniz. Gürcistan'da benzer bir yasa var. Sokaklar protesto gösterileriyle dolu ve Gürcistan Cumhurbaşkanı bu yasayı iade etti. Ben bu yasaya esastan ve niyet bakımından karşıyım. Ama eğer bir etki ajanlığı söz konusuysa ilk incelenmesi gereken geçen hafta darbe yaygarası yapanların Türkiye'ye verdiği zarardır. 

Dün Ayhan Bora Kaplan davasının ikinci duruşması yapıldı. Bakın şimdi duruşmadan bir bölüm okuyacağım. Hakim soruyor 'Peki sana niye ihtiyaç duyuyorlar?' Ayhan Bora Kaplan'dan cevap 'Efendim bir tanem' diyor hakime. Hakime bir tanem diye hitap etme cesaretini nereden alıyor bu sanık? Burası dost meclisi mi yada mafyanın kendi içinde konuşmaları mı yoksa yüce yargı makamı mı? Yargıyı bu hale düşürenlerden hesap sormak gerekmez mi? Organize suç örgütünün liderinin 'efendim bir tanem' diye hakime hitap etmesi ne haddinedir? 

"Sanki adalet sanki pinpon topu. Bir o sahaya bir bu sahaya"

Sinan Ateş'in katilleri elini kolunu sallayarak geziyor. Arkadaşlar buna denir ki kayıt dışı hukuk. Gerçek hukuk yok kayıt dışı bir hukuk var. Gerçek hukuk olsa olacak şey şudur; her şeyi yerli yerine koyacağız ya Sayın Erdoğan size söylüyorum her şeyi yerli yerine koyun. Sinan Ateş'in katillerini hapishaneye, mafya liderlerini ilelebet mahkumiyete koyun göreyim sizi. Eğer organize suç örgütü liderleri hakimlerle alay edecek duruma gelmişse adalet yok demektir. Hiçbir şey yerli yerinde değil demektir. 

28 Şubat generalleri yaş dolayısıyla serbest bırakıldı. Ama aynı gün Kobani davası açıklandı. 'Bir senden bir benden derdi ya' 12 Eylül generalleri asarken, 'bir sağdan bir soldan'. Böyle sanki adalet sanki pinpon topu. Bir o sahaya bir bu sahaya.

Kobani davası tabii ki orada hayatını kaybedenler ve kamu düzenini bozanlarla ilgili dava açılmalı ama 2014'ten 2024'e 10 sene niye sürdü bu dava? Niye önce bununla suçlanmadı Selahattin Demirtaş da daha sonra 2018 davasında buraya iliştirildi? Tesadüf mü sizce? Hangi pazarlıklar döndü perde gerisinde?

"Sayın Erdoğan, Cumhurbaşkanı makamı postacı makamı mı?"

Normalleşme ne oldu arkadaşlar? Yumuşama ne oldu? Daha Sayın Cumhurbaşkanı Sayın Özgür Özel'i ziyaret etmedi değil mi? Bahçeli iki kez konuştu şimdi orada da bir müzakere yürüyor. Bu sabah çıkan habere göre; bundan sonraki süreçle ilgili Sayın Özgür Özel, Erdoğan ile konuşacakmış, Erdoğan da gidip Bahçeli'yi ikna edecekmiş, ondan sonra karar alınacakmış. Ya Allah aşkına Sayın Erdoğan, Cumhurbaşkanı makamı postacı makamı mı?''

Bu gönderiyi Instagram'da gör

AYDIN HABERLERİ (@aydinhaberlericom)'in paylaştığı bir gönderi